1. Haberler
  2. Genel
  3. Kıbrıs Yeşiller Partisi KKTC’deki 33 şirketi “gaspçı”, Türkiye’yi de “işgalci” ilan etti

Kıbrıs Yeşiller Partisi KKTC’deki 33 şirketi “gaspçı”, Türkiye’yi de “işgalci” ilan etti

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kıbrıs Yeşiller Partisi tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Taşınmaz Mal Komisyonu (TMK) kararlarına yönelik bir basın açıklaması yapıldı.

Açıklamada, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki 33 şirket “gaspçı” ilan edilirken, Türkiye ise “işgalci” olarak nitelendirildi. Açıklamada ayrıca, TMK’nın KKTC’deki Rum mallarının “gasp edilmesini meşrulaştırdığı ve sorunun parçası” haline geldiği öne sürüldü.

Kıbrıs Yeşiller Partisi’nin açıklamasında, Türkiye Cumhuriyeti tarafından inşa edilen Cumhurbaşkanlığı Yerleşkesi’ne de işaret edildi, “Kıbrıs Cumhuriyeti” hükümetine çağrı yapıldı. Açıklamada, “Gecikmeli de olsa gerekli adımları atın, BM Genel Sekreteri’ne ve ilgili ülke dış temsilciliklerine müdahale edin. Çünkü gasp edilmiş arazideki “Saray”a yapılan ziyaretler, suça ortak olmak anlamına gelir” denildi ve BM Genel Sekreteri Maria Angela Holguin’in ziyaretine de dikkat çekildi.

“Gasp sürecinin” Annan Planı döneminde hız kazandığı da iddia edilen açıklamada, “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin yıllardır herhangi bir soruşturma başlatmamasına tepki gösterildi.

“Geç ama geç kalınmış değil” ifadelerine yer verilen açıklamanın tamamı ise şöyle: 

Kıbrıs’ın yarısının süregelen işgali ve bunun sonuçları, ülkemizin en önemli ekolojik problemidir. Bu sonuçlar arasında Kıbrıslı Rum mallarının gaspı, iskan/kolonizasyon ve demografik değişim, işgal altındaki bölgelerdeki daha ileri düzeyde askerileşme ve İslamlaştırma yer almakta; bunlar adanın geri döndürülemez biçimde bozulmasına neden olmakta ve çoklu savaş suçu oluşturmaktadır. Bu savaş suçları, 1949 Cenevre Sözleşmesi ve 1988Roma Sözleşmesi’nde tanımlandığı şekildedir.

KISA BİR TARİHÇE

Silah zoruyla yerinden edilen Kıbrıslı Rumların taşınmaz mallarının gaspı, Türk işgalinin ilk gününden itibaren artarak devam etmektedir. 1975’ten bu yana Türkiye’den, savaş suçu niteliğinde olan yasadışı yerleşimci nüfus taşınmaktadır. Yerleşimciler için işgal rejimi 1995’te sahte “koçan yasası”nı çıkardı. Bu yasayı çıkaran ise Türk işgal rejimi adına “iki bölgeli, iki toplumlu federasyon”u savunan CTP ile Denktaş’ın Demokrat Partisi’dir.

Bu yasanın temel özelliği, Türkiyeli yerleşimcilerin gasp ettikleri malları yasadışı biçimde satmaya ve bu mallar üzerine inşaat yapmaya başlamalarını sağlamasıdır. Gasp süreci Annan Planı ile hız kazanmıştır. İşgal rejimi, reddedilen Annan Planı’nı bir “kazanım” olarak değerlendirip toprak gaspı için temel olarak kullanmaya devam etmiştir.

Zorla yerinden edilen Kıbrıslı Rumların AİHM’de açtığı davalar üzerine mahkeme, dava yükünü azaltmak için işgal rejimi içinde “Taşınmaz Mal Komisyonu (TMK)” adlı bir yapı oluşturdu. AİHM’in bu kararı, adeta ateşe benzin dökerek toprak gaspını devasa bir yangına dönüştürdü. TMK, işgal rejiminin elinde bir gasp aracına dönüştü. AİHM’in çözüm olarak sunduğu şey, sorunun kendisi hâline gelmiştir.

TMK, gasp edilen bir malın yüzde 10’undan az bir bedelle işgali yasallaştırmaktadır. İşlediği suçun hiçbir cezai yaptırımı olmadığını bilen gaspçılar, silah zoruyla gasp edilen toprakları Türkleştirmektedir.

GASPA KARŞI KIBRIS CUMHURİYETİ CEZA YASASI

Bu noktada devreye, 2006 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti’nin çıkardığı 303A Ceza Yasası’nın girmesi gerekirdi. Ceza Kanunu’nda yapılan değişiklikle [N.130(Ι)/2006, madde 303A], gasp açıkça suç sayılmış ve yedi (7) yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür.

Kıbrıs’ın %37’si işgal altındayken ve her yıl binlerce dönüm arazi yağmalanırken, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yıllarca neden hiçbir soruşturma başlatmadığı düşündürücüdür? Konuyla ilgili en önemli gelişme, Aralık 2023’te İngiliz Gary Robb ile bağlantılı olan Akan Kürşat’ın İtalyan makamları tarafından tutuklanmasıydı. Hakkında 2007’den beri uluslararası tutuklama emri bulunan Kürşat, Kıbrıs’ın özgür bölgelerine giriş çıkış yaptı, 2014’te pasaportunu yeniledi, Larnaka Havalimanı’nı kullandı ama tutuklanmadı!

Kıbrıs Cumhuriyeti, kendi yasasını ve tutuklama emrini neden uygulamadı? Kürşat’ın İtalya’da tutuklanmasından sonra, dava “tek tanık öldü” denilerek kapatıldı. Ancak gasp delili olan mülkler ne oldu, ölen tanığın sorumlulukları mirasçılarına aktarıldı mı, açıklanmadı…

KIBRIS CUMHURİYETİ NEDEN BU KADAR GECİKTİ?

Bizce bu hareketsizlik ne tesadüf ne de ihmaldir; bilinçli bir siyasi tercihtir. En masum açıklaması, sözde  “iyi atmosferin” bozulmasından kaçınılmasıdır. Ancak toprak gaspı “şovenist atmosfer” yaratmıştır.

Daha olası açıklama ise şudur: Kıbrıs Cumhuriyeti’nin liderliği, etnik bölgeler ve apartheid temelli sözde “federal çözüm”ü mümkün kılmak için gasplara göz yummaktadır.

KIBRIS YEŞİLLER PARTİSİ’NİN GİRİŞİMLERİ

Akan Kürşat davasından sonra, Ocak 2024’ten itibaren Kıbrıs Yeşiller Partisi, Kıbrıslı Rum mallarının gaspı konusunun önemini vurgulamak için çabalarını artırmıştır.

Hareket olarak, hem Kıbrıs’ta hem de yurtdışında çeşitli çalışmalar gerçekleştirdir. Mart 2024’te yaptığımız basın açıklamasıyla bu konudaki yeni stratejimizi kamuoyuyla paylaştık. Ağustos ayında gasp olaylarında başı çeken 24 şirket ve sahibiyle ilgili isim ve tam bilgiler açıkladık. Cumhurbaşkanı, Dışişleri Bakanı ve Müzakereci ile toplantılar yaptık; konuyu, Ulusal Konsey, Kıbrıs Konusunda Siyasi Grup ve Slovak büyükelçinin himayesindeki Ledra Palace’taki Kıbrıs partileri toplantısında gündeme getirdik. Slovakya Büyükelçisinin himayesinde Ledra Palace’ta düzenlenen Kıbrıslı partiler toplantısının 25 Eylül 2024 tarihli ortak bildirisinde (bir parti çekimser kalsa da) neredeyse oy birliğiyle gasp eylemleri kınandı. Hareketimizin inisiyatifiyle ortaya çıkan bu önemli ortak bildiri, Cumhurbaşkanı tarafından Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’e sunuldu.

Aralık 2024’te, Avrupa Parlamentosu Üyesi Kostas Mavridis’in davetiyle, Hareket temsilcileri, Avrupa Parlamentosu’nda gasp hakkında özel bir etkinlikte konuşma yaptı. Şubat 2025’te, Avrupa Parlamentosu Türkiye Daimî Raportörü ve gölge raportörlerle bir araya gelerek, Türkiye’nin Kıbrıs’taki faaliyetlerinin rapora dahil edilmesini sağladık. Şimdi, benzer girişimlerde bulunan işgal altındaki belediyelerle iletişimimizi genişletiyoruz.

GEÇ AMA GEÇ KALINMIŞ DEĞİL!

Şu ana kadar yargıya taşınan vakalar, zorla yerinden edilmiş Kıbrıslı vatandaşların girişimleriyle oldu. Barikatlar açık olsa bile, yasal sahiplerin gasp edilmiş mülklerini ve gasp detaylarını tespit etmesi kolay değildir. Mülkiyetin doğrulanması tek başına yeterli değildir; mülkiyeti kanıtlamak için çok sayıda belge gerekir. Bu yüzden Devletin ve yetkili kurumların sorumluluğu belirleyicidir.

Şikayette bulunma, araştırma yapma ve delil toplama süreci, 50 yıl önce zorla yerinden edilmiş Kıbrıslı Rumların omuzlarına yüklenemez!

Zorla yerinden edilen Kıbrıslı Rumları, gasp edilen malları için şikayette bulunmaya; devleti ise görevini yaparak bu şikayetler hakkında soruşturma yürütmeye çağırıyoruz.

2024 Haziranı’nda işgal bölgesinde 10.000 civarında konut inşa eden Türk Yahudisi Simon Aykut’un tutuklanmasından sonra toprak gaspı yeniden gündeme geldi; fakat yeni davalar bir türlü açılmıyor ve süreçler kaplumbağa hızında ilerliyor.

Örneğin, gasptan dolayı iki Macar ve bir Alman emlakçı tutuklu yargılanırken, gasp edilen araziler üzerine inşaat yapan Kıbrıslı Türk inşaat şirketlerinin yöneticileri Almanya ve Hollanda’daki emlak fuarlarına katıldılar! Lefkoşa’da gasp davaları sürerken bu şirketler, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin üyesi olduğu Avrupa Birliği’nde gasp edilmiş malları pazarladılar; “yeni müttefik” Arap ülkelerinde de aynı şekilde…

Simon Aykut vakası, Türkiye ile İsrail arasındaki “kardeşliği” gösteren bir örnektir. Türkiye’nin işgal ettiği toprakları kolonileştiren Simon Aykut için İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, Hristodulidis’ten af talep edecek kadar ileri gitti. Hristodulidis’in son İsrail ziyareti sırasında, Aykut için İsrailli yerleşimciler protesto düzenledi.

Suçunu kabul eden iki Macar emlakçının aldığı 2,5 yıl ve 15 ay hapis cezaları dışında tüm süreç kaplumbağa hızında ilerliyor. Son olarak, Lefkoniko’ya 20.000 kişilik şehir inşa eden dört Türk müteahhit için çıkarılan tutuklama emirlerinin basına sızmasıyla bu gaspçılar yurt dışına çıkmaları hâlinde yakalanabileceklerini öğrenmiş oldular.

Bu sırada bazı yerli ve yabancı çevreler “iyi atmosfer için kovuşturmaları durduralım” önerisinde bulunuyor. Biz bunun tam tersini savunuyoruz: İyi atmosfer ancak gasp ve diğer ayrılıkçe eylemler sona ererse mümkün olabilir. Aksi hâlde, yeni fiilî durumlar yaratılarak iki devletli çözüm desteklenmiş olur.

İŞGAL REJİMİNİN “YENİ SARAY” ÖRNEĞİ

Tayyip Erdoğan’ın emriyle inşa edilen işgal rejiminin yeni saray-meclis-cami-mahkeme kompleksi, Ermenilere ait bir mülk üzerine inşa edilmiştir. Eski Kıbrıslı Türk lider Mehmet Ali Talat da bu sarayın inşasına karşı olduğunu belirtmiştir (bkz. Halk TV, 21.07.2021). Talat, Kıbrıslı Rumların bu nedenle yabancı liderlerin ziyaretlerini caydıracağını düşünüyordu.

BM Genel Sekreteri’nin kişisel temsilcisi Maria Ángel Holguín Cuéllar, son ziyaretinde gasp edilmiş arazi üzerindeki bu saraya gitti!

KIBRIS HÜKÜMETİ’NE ÇAĞRIMIZDIR

Gecikmeli de olsa gerekli adımları atın – BM Genel Sekreteri’ne ve ilgili ülke dış temsilciliklerine müdahale edin. Çünkü gasp edilmiş arazideki “saray”a yapılan ziyaretler, suça ortak olmak anlamına gelir. Temsilcinin bir sonraki ziyareti yaklaşıyor…

İşgal altındaki bölgelerdeki gasp, Kıbrıslıların etnik/dini temelde coğrafi ayrımına dayalı ırkçı ve apartheid bir çözümün dayatmasının siyasi zeminidir. Bu konu yalnızca mülk sahiplerini ilgilendiren bir mesele değil; Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğine yönelik bir saldırı, nüfus kolonizasyonu ve geri dönüşü olmayan ekolojik/kültürel yıkım temelinde işlenmiş bir savaş suçudur.

Bugün, yeniden buradayız:

  • Gasp suçunu kınamak için,
  • Gaspçı 33 şirkete ait tüm bilgileri ilgili makamlara sunacağımızı duyurmak için,
  • Bu devam eden suçu hem ulusal hem de uluslararası gündeme taşımak için,
  • İşgal altındaki bölgelerdeki gaspı savaş suçu ve siyasi egemenlik sorunu olarak kınamak için,
  • Ülkemizin özgürlüğü, egemenliği, demokrasisi ve çevresini – ki bunlar tek bir ekosistem oluşturur – savunmak için bu suça karşı harekete geçmek üzere buradayız!”

Kıbrıs Yeşiller Partisi KKTC’deki 33 şirketi “gaspçı”, Türkiye’yi de “işgalci” ilan etti
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin
XManşet.com