Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Milletvekili Asım Akansoy, Türk Devletleri Teşkilatı’na (TDT) dahil üç üye ülkenin de yer aldığı Orta Asya ülkeleri ile Avrupa Birliği (AB) arasında imzalanan ve 12 milyar Euro’luk fonu kapsayan anlaşmaya ilişkin dikkat çeken bir değerlendirmede bulundu.
Kişisel sosyal medya hesabı üzerinden açıklama yapan CTP Milletvekili Akansoy, zirvede anılan 541 ve 550 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) kararlarının, KKTC’nin hukuki olarak tanınamayacağını çok net biçimde ortaya koyduğunu belirtti. Akansoy, “Bu kararlar yürürlükte kaldıkça, KKTC’ye uluslararası tanınma yolu kapalıdır. Bu bir gerçek” ifadelerini kullandı.
Akansoy, ayrı devlet iddiasını öne çıkaran “egemen eşitlik ve eşit uluslararası temsil tezi”nin bir kez daha duvara çarptığına vurgu yaparak, “Kaybeden sadece bir siyasi pozisyon değil, Kıbrıs Türk halkıdır” açıklamasında bulundu.
Akansoy’un, ‘bu oyun bitmelidir’ başlığı altında yaptığı açıklama şu şekilde:
“Türk Devletleri Teşkilatı’na dahil üç üye ülkenin de yer aldığı Orta Asya ülkelerinin Avrupa Birliği ile imzaladığı ve 12 milyar Euro’luk fonu kapsayan anlaşma ortalığı karıştırdı. Kazakistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan’ın bu parayla “bizi sattığı” iddiası kamuoyunda infial yarattı. Ancak konuya biraz serinkanlı bakmak gerekiyor.
Kazakistan’ın kişi başına düşen milli geliri 2023’te 34.700 doları aşmış durumda. Zaten petrol ve gaz zengini olan Kazakistan ve Türkmenistan’ın bu paraya ihtiyacı olmadığı açık. Bana kalırsa bu ülkeler açısından asıl önemli olan, AB ile stratejik yakınlaşma arayışı.
Altını çizmek gerekir: Bu devletlerin aldığı kararlar halklarının çıkarını gözeterek alınmıştır. Kimsenin bu halkları kararlarından dolayı düşmanlaştırmaya hakkı yok. Buradaki konu, KKTC’de ve Türkiye’de iç politikaya endekslenmiş bir Kıbrıs algısının dış politikada gerçeklikle çarpışması.
Ne yazık ki Kıbrıs konusunda iç politikaya göre şekillenen söylemler, dış dünyadaki gerçeklerle çarpışınca herkes birbirini suçluyor. TDT üzerinden oluşturulan büyük beklentiler, şimdi boşa çıkınca ciddi bir hayal kırıklığı yaşanıyor. Peki, bu süreçten beklentimiz ne olmalıydı?
BM zemininde aklıselim bir politika izlenmiş olsaydı bu ülkelerle ekonomik ilişkiler güçlendirilebilir, KKTC’ye üniversite öğrencisi çekilebilir, kültürel ofisler açılabilir, belki birlikte bilimsel ve kültürel projeler yapılabilirdi. Pek çok alanda ortaklık kurulabilirdi. Fakat biz bu fırsatları heba ettik.
Gerçek şu ki, tüm dünya KKTC’nin tanınmayacağını biliyor. 1. AB-Orta Asya Zirvesi’nde 541 ve 550 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararlarına atıf yapılmasına şaşırmamalı. Çünkü “Kıbrıs Cumhuriyeti”, bu fonu sağlayan AB’nin tam üyesidir.
Emekli Büyükelçi Sayın Selim Kuneralp’in Serbestiyet haber sitesinde (Kıbrıs hezimeti: Bu musibette hayır var mı?- 21.04.2025) belirttiği gibi, söz konusu fon esasen Rusya’dan bağımsız bir şekilde Orta Asya’yı Batı’ya bağlayacak Trans-Hazar Koridoru için kullanılacak. Yani mesele doğrudan stratejik güvenlikle ilgilidir.
Üstelik Büyükelçi çok önemli bir noktaya daha işaret ediyor: 2022’den bu yana temasların artmasının nedeni, Rusya’nın eski Sovyet coğrafyasındaki emellerinin Orta Asya ülkelerini ürkütmesidir. Bu ülkeler kendilerine güvenli yeni ortaklar aramaktadır. Ve şu anda AB’yi bu konuda daha güvenilir görüyorlar.
Zirvede anılan 541 ve 550 sayılı BM kararları, KKTC’nin hukuki olarak tanınamayacağını çok net biçimde ortaya koyuyor. Bu kararlar yürürlükte kaldıkça, KKTC’ye uluslararası tanınma yolu kapalıdır. Bu bir gerçek.
Sonuç şudur: Ayrı devlet iddiasını öne çıkaran “egemen eşitlik ve eşit uluslararası temsil tezi” bir kez daha duvara çarpmıştır. Kaybeden sadece bir siyasi pozisyon değil, Kıbrıs Türk halkıdır. Sayın Tatar bunu idrak eder mi sanmıyorum.
Şunu açıkça ifade etmek isterim ki; Bizi gerçek ve onurlu bir çözüme götürecek, ayakları yere basan, sağlam bir Kıbrıs Türk iradesine artık kaçınılmaz biçimde ihtiyaç vardır. Bu yeni irade, lafla değil; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına tam bağlılıkla hareket etmelidir. Çünkü çözümün tek meşru zemini orasıdır. Bunun dışındaki her söylem, halkı kandırmaya yönelik bir hayaldir, aldatmacadır, göz boyamadır.”