GENAR Araştırma Başkanı İhsan Aktaş, küresel siyasi yapının değiştiği günlerde Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın siyasi stratejisinin nasıl şekillendiğini AA Analiz için kaleme aldı.
***
“21. yüzyılın üçüncü çeyreğine doğru ilerlerken küresel siyasal yapı çok katmanlı bir dönüşüm yaşamaktadır. Uluslararası ilişkilerin doğası, klasik realizmin güç dengesi ilkelerinden post-hegemonik istikrarsızlık teorilerine evrilen bir eksende yeniden şekillenmektedir. Bu süreçte, iç ve dış politika arasındaki geleneksel ayrımlar da anlamını yitirmiş; iç siyasal refleksler, küresel jeopolitik konumlanmaların türevi haline gelmiştir. Bu dönüşümün kıyısında kalan siyasal aktörler, yalnızca yönetişim kapasitelerini değil, aynı zamanda egemenlik üretme meşruiyetlerini de kaybetme riskiyle karşı karşıyadır.
Soğuk Savaş sonrası dönemde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından inşa edilmeye çalışılan “tek kutuplu dünya düzeni”, kısa sürede normatif bir hegemonyanın araçsallaştırıldığı neo-liberal bir sistemle desteklenmiştir. Bu sistem, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda kültürel ve siyasi bir müdahale alanı yaratmıştır. Irak ve Afganistan’ın işgali, hegemonik müdahaleciliğin “hakkaniyet prensibini” aşındırdığı, insan güvenliği kavramının içinin boşaltıldığı ve uluslararası hukukun araçsallaştırıldığı bir sürecin ifadesidir.
İkinci faz ise küresel sivil toplum mekanizmaları üzerinden yürütülen bir ideolojik hegemonya süreciydi. George Soros ve benzeri aktörlerin fonladığı liberal dönüşüm projeleri, birçok ülkede demokratikleşme kisvesi altında ulus devlet reflekslerini zayıflatmayı hedeflemiştir. Türkiye dahil olmak üzere pek çok ülkede Batı merkezli sivil toplum kuruluşları (STK) ve medya ağları, siyasal iktidarın meşruiyetini dışsal normlara göre ölçmeye başlamış, bu durum da siyasal öznenin dış müdahalelere açık hale gelmesine neden olmuştur.
Ancak son 10 yılda gözlemlenen gelişmeler, ulus devlet paradigmasının küresel ölçekte yeniden güç kazandığını göstermektedir. ABD Başkanı Donald Trump’ın dış politika öncelikleri, Avrupa Birliği’nin (AB) merkezkaç baskılara direnememesi ve Çin’in revizyonist tutumu uluslararası sistemin post-liberal bir safhaya geçtiğini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, artık siyasal meşruiyetin temel kaynağı küresel sistemden değil, ulusal iradeden beslenmektedir.
Yeni siyasal statüko KKTC’ye nasıl yansıdı?
Bu yeni siyasal statüko, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) siyasetinde de doğrudan yansımalarını bulmuştur. KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın öncülüğünde şekillenen siyasal çizgi, iki devletli çözüm paradigması etrafında konumlanmakta; Türkiye ile stratejik entegrasyonu korurken, Kıbrıs Türk halkının siyasal özerkliğini muhafaza etme çabası gütmektedir. Bu yaklaşım hem egemenliğin yeniden tanımlandığı hem de dış politikayla iç meşruiyetin kesiştiği bir noktada değer kazanmaktadır.
2025 seçim sürecine yaklaşırken Tatar’ın siyasal stratejisi, klasik anlamda müzakere diplomasisini yeniden tanımlayan ve iç politikayı doğrudan etkileyen hamlelerle karakterize olmaktadır. Mart 2025’te yapılan saha araştırmaları, Tatar’ın oy potansiyelini koruduğunu ve stratejik müdahaleleri sayesinde güçlendirdiğini de ortaya koymaktadır. Özellikle dış politik açılımlar ve kurumsal konsolidasyon, seçmen algısında pozitif yönlü bir etki yaratmıştır.
Tatar’ın en çok eleştirildiği alan olan “müzakere süreçlerine kapalılık” New York’ta gerçekleştirilen temsili katılım ve Gayriresmi Cenevre Toplantısı çağrısıyla etkisizleştirilmiştir. Bu diplomatik hamle klasik anlamda müzakere formatını aşan, diyalog sürecini başlatan ve siyasal iradenin varlığını güçlü biçimde hissettiren bir diplomasi anlayışının ürünüdür.
Bu süreçte öne çıkan “Gençlik Komitesi” girişimi, siyasal stratejinin mikro düzeyde halkla temas kuran bir bileşeni olarak değerlendirilebilir. Zira enerji, geçiş kapıları ve mayınlı bölgelerin temizlenmesi gibi teknik başlıkların ötesinde, gençlik politikası üzerinden siyasal pozisyonlar üretilmesi, yalnızca iç meşruiyeti tahkim etmekle kalmamış, aynı zamanda muhalefetin elindeki en önemli söylem araçlarını da işlevsizleştirmiştir. Nitekim, Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin (CTP) bu komiteye açık destek vermesi, siyasal gündem kurma kapasitesinin Tatar lehine evrildiğini göstermektedir.
Buna ek olarak, Tatar’ın Ulusal Birlik Partisi (UBP) Parti Meclisi’nden aldığı açık destek, kurumsal meşruiyetin yeniden tahkimi açısından kritik önemdedir. Bağımsız adaylık tercihi ise, partiler üstü bir siyasal figür olarak konumlanma stratejisinin doğal uzantısıdır. Bu hamle, farklı siyasal aidiyetlere sahip seçmenlerden oy alma potansiyelini artırmakta ve konsolidasyonu genişletmektedir.
Siyasal aklın sürdürülebilirlik pratiği
2025’in ilk çeyreği itibarıyla Ersin Tatar’ın yürüttüğü siyasal strateji hem mikro düzeydeki seçmen etkileşimi hem de makro ölçekteki diplomatik manevralar bakımından rasyonel ve sürdürülebilir bir çizgi izlemektedir. Siyasal alanın yeniden inşasında yalnızca söylem değil, aynı zamanda eylem düzeyinde de farklılaşan bir aktör profili çizen Tatar, ulus devlet merkezli paradigmanın Kıbrıs bağlamındaki güncel temsilcisi haline gelmiştir.
Araştırmanın siyaseti etkileyen başlıklarında Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın avantajlı olduğu gözüküyor. Araştırmaya göre KKTC’nin,Türk devletleri Teşkilatı’nda (TDT) kabul görmesi ve temsil edilmesi yüzde 67 ile olumlu karşılanmıştır. Seçmenin yüzde 50,5’i Kıbrıs konusuyla ilgili çözüm şeklini iki ayrı devlet olarak belirtmiştir. Seçmenlerin diğer yanıtları; yüzde 28,2 federasyon, yüzde 17,2 Türkiye’ye bağlanma, yüzde 4,1’i üniter bir devlet yapısı olarak şekillenmiştir. Ayrıca, Türk askerinin adada varlığını ve Türkiye’nin garantörlüğünü olumlu bulanların oranı yüzde 86,2’dir. Maraş bölgesinin hizmete açılması ile ilgili kamuoyu desteği de olumludur. Son olarak, bir önceki seçimde oy kullanmayan seçmenin yüzde 60’ı oy kullanması durumunda Ersin Tatar’ı tercih edeceğini ifade etmiştir.
Gündem ile ilgili bu konularda, GENAR araştırmanın Kasım 2024 ve Mart 2025 verileri benzer oranlarda karşımıza çıkmaktadır. Seçime kadar sürecin nasıl şekilleneceği belirsiz olsa da mevcut konjonktürde siyasal iradeyi iç dinamiklerden besleyen liderlik modellerinin avantajlı konumda olduğu açıktır. Tatar için artık mesele sadece seçimi kazanmak değil, aynı zamanda KKTC’nin yeni siyasal doktrinine yön verecek kurumsal sürekliliğini inşa etmektir.”